Özel Eğitime Muhtaç Şirketler

Benim oğlum Bina* okur, döner döner bir daha okur
Bilen bilir, özel eğitime gereksinimi olan bir çocukla çalışmak zor ve benzersiz bir deneyimdir kesinlikle. İç burkan ve aylar, yıllar süren bir sürecin sonunda kaydedilen ufacık bir ilerleme, bir sözcük, bir tebessüm geçen zor günleri unutturur ve eğitimcinin içini tarifi imkansız hislerle doldurur.

Aramızda kalsın, “Özel Eğitim” gereksinimi duyan şirketler de vardır. Her şirketin nitelikli eğitime ihtiyacı vardır elbette ama bu bahsettiğim eğitim o nevi bir şey değil maalesef. Biraz daha açalım, her şirketin acı ilaçlar, yoğun bakım, dikkatle düzenlenmiş eğitim programları ile sağaltılması gereken zamanlar vardır, hastanın kaybedilmesi ile uzun süreli kronik rahatsızlık arasında sıkışıp kalınan zamanlar.

Birçok şirket uzun ve acılı olsa da bu gelişim evresinden öğrenmiş, değişmiş, dönüşmüş olarak çıkar. Deneyimlerim şimdiye kadar bunun böyle olduğunu ve gelecekte de bu şekilde olmasının muhtemel olduğunu söylüyor.
Bazı şirketler ise alınan danışmanlık hizmetlerine,  yapılan eğitim faaliyetlerine rağmen öğrenme aşamasında ve öğrendiklerini hayata geçirmede engellerle karşılaşırlar. Bazıları bir engelin varlığının bile farkında değildir. Bazıları hayal, meyal yolunda gitmeyen birşeyler olduğunu farkederler ama yolunda gitmeyen şeyin ne olduğu konusunda bir fikirleri yoktur. Klasik yöntemlerle çözümü denedikçe, bildik engellerden kurtulmaları mümkün olmayacaktır aslında. Çocukluğumuzun rakipsiz tedavi prosedürü olan oksijen ve gazlı bezden çok yoğun bakıma, ekstra titizlenmeye ihtiyaç duyan şirketlerdir bunlar. Ama bu durum komada olan hastanın kendi durumunu izleyememesi ve kendi tedavisiyle ilgili akıl yürütememesi gibi daha çok dışarıdan farkedilebilen ve müdahale edilmesi gerekenbir tabloyu işaret etmektedir ve yazımız da konu ettiğimiz şirketler de tam olarak bunlardır işte.

Böylesi vahim bir durumun belirtileri nelerdir diye sorabilirsiniz;

şunu akılda tutmak gerekir ki işlerin kötüye gittiğine ilişkin işaretler hep durağanlık, sıkıntı ve karsızlık gibi tahmin edilen biçimlerde ortaya çıkmayabilirler. Bazen işler çok yolunda gibi görülürken, bütün işaretler çıkışı gösteriyorken arkada bir yerlerde kurumsal veya kişisel fark edememe, öğrenememe virüsü organizmaya yerleşmiş ve faaliyetlerine başlamış olabilir.
Virüsün iş başında olduğuna ilişkin başlıca işaret, mevcut sorunların gizlenmiş veya üstlerinin örtülmüş olarak görmezden gelinmesidir bence. Halının üstünden süpürülenleri halının altında saklamak bu tanımlamaya uyar ama burada konu ettiğim sorunun yeterince ortalıkta kalması halinde sorun gibi algılanmayışı, kanıksanması ve normalleşmesi durumudur. Burada sözüm, var olan problemi bir türlü görmeyen, kabul etmek istemeyen, kendine, çalışanlarına ve şirketine konduramayan yönetici yaklaşımınadır.
Anne babalar nasıl kendi belirledikleri bir hiyerarşi içerisinde en kıdemli doktordan duyuncaya kadar yavrularının sorununa gözlerini kapatıyor, inanmak istemiyorlarsa yöneticiler de, göz bebekleri şirketleri söz konusu olduğunda engellerin/problemlerin var olduğunu ve eğer müdahale etmezlerse daha büyük sorunların yolda olduğunu kabul edememektedirler.

Olan biteni “fark edememe ve öğrenememe” engeli, şirketin kuruluşu ile ortaya çıkmış ve çözülememiş yapısal faktörlerden kaynaklanıyor olabilir, engel şirket ömrünün her hangi bir döneminde gelişmiş, fiziksel ve/veya psikolojik unsurlardan veya bunların bir karışımından oluşmuş olabilir.
Ortada çözümlenmesi gereken bir sorun olduğunu kabul etmek çözüme giden yolun % 60’ının başarıldığı anlamına gelebilir rahatlıkla. Sorunu tanımlamak, çözümü tasarlamak, çözümü uygulamak, çözümü hayata geçirmek ve başarılı bir nekahat dönemi de %100’lük bir başarı için gereken diğer aşamalar olarak sıralanabilir.
Sorunu tanımlamak yani teşhis, bu tür şirketlerde başlangıçta depresif bir tepkiyle karşılansa da, iyi yönetilmesi halinde tedavi için gerekli iç motivasyonu yükseilir ve odaklanılması gereken yönün ne olduğu konusunda çalışanlarda bir ortak bilinç yaratılabilir.

Özel eğitime gereksinimi olan bir şirkette yapılabilecekleri makalemize sğacak şekilde kısaca özetleyelim bu aşamada: Kesin tanının konulmasından sonraki aşama uygun tedavi yöntemlerine karar verilmesidir. Bir gelişim/eğitim programı paketine gerçekten ihtiyacınız olup olmadığını saptamak birincil işimiz olmalı.  Kuruma özel hazırlanmış, (Eğitim içeriklerinde bir önceki firmanın isminin silinip, yeni firmanın isminin yazılması ile yapılan kuruma özelleştirilmiş eğitim programlarından bahsetmiyorum) eğitim programlarında ısrarcı olunmalıdır. Günümüzün fast food kültüründe bir “fast training” anlayışının egemen olmaması zaten düşünülemezdi ama siz bu hızlı çözümcülerden ve çözümlerinden uzak durun bence.
Öğrenme engeli olan kurum için geliştirilen bir eğitim programının en çok vakit ayrılması gereken bölümü, kurumu anlamak ve hazırlık aşamaları olmalıdır. Bu konuda ilgili yöneticileri ve çalışanlarını eğitim sürecine ilişkin hazırlıklara destek verme ve zaman ayırma konusunda hazırlıklı olmalarını öneririm.
Başlangıçta her iki taraf açısından beklentileri doğru yorumlamak gereklidir. Çünkü eğitim süreci kısa sürede gözlenebilecek iyileştirmeler ortaya koyamayabilir, alınması gerekebilecek radikal önlemleri tüm ilgililerle (elbette sürecin başında) konuşmanızı ve tartışmanızı öneririm. Operasyon başlamadan kolu kurtarmanın veya vücudu kurtarmak için kolu kaybetmenin konuşulması gereken zamanı bilmek gerekir çünkü.

Kurum yöneticilerine ve gelişim programı uygulayıcılarına ikinci önerim eğitim programının yapılandırılması ile ilgili olacak, “başlayın ve kararlılıkla sürdürün”, beş yıldızlı otellerin salonları yarım bırakılmış eğitim programı cesetleri ile doludur. Bir öğrenme deneyimine işe yaramaz demeden önce ona yeterince zaman tanıdığınızdan emin olmalısınız.
Programın sonunda alışılagelmiş değerlendirmelerin yanı sıra size özgün değerlendirmelerden de yararlanın, şirketinizin tepkilerini sizden iyi kim yorumlayabilir? Eğitimden dönen personeli onurlandırın. “Dinlenme süresi bitti hadi şimdi işimize bakalım” türünden bir karşılama cümlesi hiç de katılımcıyı öğrendiklerini uygulamaya yüreklendiren bir başlangıç cümlesi değil.

Holistik tıbba ve deneysel tedavilere saygı duyuyorum ama tüm hastalıklarınızı da kendi kendinize tedavi etmeye kalkışmayın ve komşu şirketin ilaçlarını da “bana da kesin iyi gelir” diye kullanmayın lütfen. Unutmayın ki, “kendi kendisini tedavi etmeye kalkışanın hastasına ahmak derler.” Bu noktada, “-Dur ben şunların motivasyonlarını bir düzelteyim” diye kendi eğitim programını kendisi uygulamak üzere yola düşen birçok yöneticinin sonuçtan memnun kalmadığını fısıldayayım kulağınıza. Üstelik böyle bir durum biz eğitimcilerin para kazanmak ve beraberinde ahkâm kesmek üzere arzı endam edemeyeceğimiz anlamına gelir ki takdir edersiniz bu da hiç hoş olmaz.
Son olarak şirketinizin “Özel Eğitime” gereksinimi olup olmadığını anlamada işinize yarayabilecek bazı ipuçlarını paylaşayım ki durumunuzu kimseye çaktırmadan değerlendirebilin:
1. Evraklarınızdan bazıları durup dururken ortadan kayboluyor ve olmadık bir yerde tekrar ortaya çıkıyorsa,
2. Şirket yönetiminiz, eğitim olarak okul sıralarında aldığınız dersleri yeterli görüyorsa. “-Ben zaten eğitimli kişileri işe alıyorum, bir de ekstra eğitim mi aldıracağım yani bu insanlara?” Diyorlarsa örneğin,
3. Daha önce aldıkları eğitimlerin isimlerini (içeriklerini değil isimlerini) unutan personel sayınız fazlaysa “Geçen ay bir şeyle mücadele eğitimi seminerine gitmiştik neydi o eğitimin adı?” örneğinde olduğu gibi.
4. İç iletişiminizde “Ama” ve “Ne yazık ki” sıkça kullanılıyor ise,
5. Toplantıların sonunda katılımcılar neden orada olduklarını hatırlamıyorlarsa,
6. Çalışanlar çevrelerine ve iş koşullarına kayıtsız iseler,
7. Şirketinizin çalışanları kendi içlerinde kamplaşmalar yaşıyorsa,
8. İşe yarar fikirleri kabul ettirmek bile kırk dereden su getirmeyi gerektirmeye başlamışsa,
9. İşe yarayacağı kesin ve ortaokula giden oğlunuzun anladığı bazı konuları çalışanlarınızın bazıları anlamamakta ısrar ediyorlarsa,
10. Yaşamsal öneme sahip bazı önlemleri, uyarıları hergün tekrarlamak zorunda kalıyorsanız ve ışıklar buna rağmen yanık, telefonlar yanıtsız kalıyorsa,
Ve siz bu maddelerin çoğuna “-Evet kesinlikle böyle” diyorsanız, büyük olasılıkla sizin şirketiniz de öğrenme güçlüğü çekmektedir ve özel eğitime ihtiyacınız vardır.
Sizlerin yukarıdaki maddelere ekleyeceğiniz gözlemleriniz olacaktır mutlaka. En doğru yaklaşım saptadığınız şirketinize, takımınıza vb. özgü hatalı davranışların öğrenme güçlüğü nedeni ile olup olmadığına sizlerin karar vermesi olacaktır. Sonra bir kurumsal özel eğitimciye ve bolca sabra ihtiyacınız olacak.
Diğer yapılabilecekler için ben mailin ve telefon diğer ucunda olacağım.

Keyifle öğrenin, sağlıcakla, huzurla kalın.